Heilbut v Buckleton | ortak hukukta doğru bilgi verme yükümlülüğü 

İnşaat Sözleşmelerinin Gelişiminde
Etkisi Olan Yüksek Mahkeme Kararları

Bailii, Birleşik Kırallık ve AB yasalarını, yüksek mahkeme karar tutanaklarını ve yasa komisyonu kararlarını barındıran önemli bir enstitü ve web sitesidir. Öğretim üyesi ve öğrencilerin yasal kaynak arayışında başvurdukları en büyük veri tabanına sahiptir. Veri tabanında asırlar öncesinden gelen duruşma tutanakları bulunur. Kullanım ücreti yoktur. Site son derece kullanıcı dostu olarak tasarlandığı için aradığınız bilgiyi bulmak çok kolaydır. Bu sitede sunulan makalelerle ilgili mihenk taşı niteliğindeki bazı hükümler kısmen bu sayfaya indirilmiştir. Mavi Panelde aradığınız yüksek mahkeme kararını tıklayınız.

Heilbut v Buckleton | Ortak hukukta doğru bilgi verme yükümlülüğü yoktur (1967 den önce)


Konu


Ortak hukukta, işverenin, proje veya herhangi bir bilgi verme ve eğer vermeyi seçerse doğruluğunu garanti etme vazifesi yoktur (1967 den sonra geçersizdir)

Ortak hukuk ve inşaat sektöründe geleneksel İngiliz anlayışı Heilbut, Symons & Co v Buckleton [1913] AC 30 davası hükmünde berrakça yansıtılmaktadır. İşverenin, ortak hukukta bu yasaya göre, zemin etüdü, proje veya herhangi bir bilgi verme ve eğer vermeyi seçerse doğruluğunu garanti etme vazifesi yoktur. Lordlar Kamarası tarafından yanlış beyan ve sözleşme şartları hakkında görülen bu davada hileli olmayan (masum veya ihmalkar) bir yanlış beyanın tazminat hakkı yaratmadığına karar verildi. Genel olarak ifade edersek hileli beyan olmadığı ispat edilebilen herhangi bir bilgi sözleşmede işveren tarafından doğruluğu garanti edilmeden verilebilirdi. Bu hüküm, İngiliz hukukunda ihmalkar yanlış beyan için tazminatların getirildiği Hedley Byrne v Heller (1964)'den önce yürürlükte olan ve bugün yanlış olduğu kabul edilen iptal olmuş bir yasadır.

Ortak hukukta, yükleniciyi, sözleşmede aldığı bilgileri teyit etmeden kullanmaktan men eden ve işvereni hileli yanlış beyan dışında verdiği beyanın sonuçlarından sorumlu tutmayan tüm eski uygulamalar Heilbut, Symons & Co v Buckleton [1913] AC 30 ve diğer benzeri hükümlere dayanmaktadır. İnşaat kontratları hukukunda önemli yeri olan Howard v Ogden (1977) davasında Baş Hakim Lord Denning Esso v Harden (1976)'dan alıntı yaparak şöyle dedi : "Hakim C.J.Holt'a göre satış sırasındaki olumlu bir ifade (HT: vaad-promise), bu şekilde niyet olduğuna dair kanıt olarak görünmesi koşuluyla bir garantidir. - niyetten benim anladığım bağlayıcı olduğuna dair niyet." Fakat, hem Howard v Ogden (1977) davasında hem de şu anda incelediğimiz Heilbut, Symons & Co v Buckleton [1913] AC 30 davasında aşağıdaki satırlarda gösterdiğimiz gibi bu bağlayıcı niyeti ispat etmek mümkün olmamıştır. Howard v Ogden (1977) davasında "vaad" (promise) olmasına rağmen "bağlayıcı niyet" (intent) mevcut değildi çünkü Ogden aynı anda beş değişik firmayla pazarlık yapmaktaydı. Bunlara karşın, vaad ve bağlayıcı niyet bir fast-track inşaat sözleşmesi olan Bacal v Northampton (1975) davasında hem sözleşme evraklarının hem de işverenin sözel ve/veya yazılı talimatlarının incelenmesi ile kolaylıkla açıkça ispat edilecekti. 1967 yılında "Yanlış Beyan Yasasının" yürürlüğe girmesinden ve Hedley Byrne & Co Ltd v Heller and Partners Ltd 1964 AC 465 başlıklı Lordlar Mahkemesi kararından sonra hileli yanlış beyan gibi ihmalkar yanlış beyana da (masum yanlış beyan hariç) mukaveleyi bozma ve tazminat cezası getirildiği için Heilbut, Symons & Co v Buckleton (1913) bazında uygulamalar Ortak Hukuk'ta ortadan kalkmıştır.

Sözleşme ve İnşaat Projesi

Heilbut, Symons & Co v Buckleton [1913] AC 30, 1910 yılında kauçuk ticaretinde yaşanan ekonomik patlama sırasında (Amazon kauçuk hisselerinde yaşanan zirveyi takiben), Filisola Rubber Ltd adında Meksikalı bir kauçuk üreticisinin hisselerini pazarlayan Heilbut, Symons & Co yöneticileri, yatırımcı Buckleton şirketinden hisseler hakkında bilgi almak için arandı. Sorulara yanıt olarak yönetici, "bu büyük kauçukçuyu piyasaya sürdüklerini" doğruladı. Bu açıklamaya dayanarak, Buckleton çok sayıda Filisola Rubber Ltd hissesi satın aldı. Şirketin yeni kurulduğu, ima edilenden çok daha az kauçuk ağacı olduğu ortaya çıktı. Hisseler çok kötü performans gösterdi. Buckleton, verilen sözel garantinin (warranty) ihlal edilmesi nedeniyle dava açtı. Duruşmada Mahkeme, Heilbut'un yanlış beyanda bulunduğunu ancak bu beyanda hile olmadığını tespit etti. Mahkemede, kauçuk firmasına ilişkin beyanların bir çeşit garanti olduğu teyit edildi. Ama bu sözel garantinin bir yanal sözleşme (collateral contract) maddesi haline gelmesi istenirse sözleşmelerin oluşması için gerekli şartlar sağlanmalıdır: Heilbut'ın beyanlarının bir garanti maddesi olarak uygulanması için: vaad'in (promise) anlaşmanın bir veya iki tarafında açık bir biçimde niyet (intent) edilmesi gerekir. Taraflarda böyle bir "niyet" yoktu.(HT: Diğer bir değişle, tarafların bu vaad'e yaslanarak sözleşmeye girmek gibi bir niyetleri olmadı.) Böylece, davacı, duruşmada başarılı olamadı. 

Analiz

Lordlar Kamarası, hileli bir yanlış beyan olmadığı için tazminat ödenemeyeceğine karar verdi. Lordların yaptığı konuşmaların Türkçe çevirisi açık değilse Wikipedia veya diğer açık web sayfalarına bakınız. Lord Moulton, başvurunun başarılı olabilmesi için iki yol gösterdi. Birincisi, davacı hileli bir şekilde yanlış beyan verdi ise "veya buna denk, doğru olup olmadığına bakmadan pervasızca beyanda bulunduysa". İkincisi, eğer bir şey "vaat" edilirse bunun "tutulması niyeti" varsa ve bu niyet ispat edilebilirse, o zaman Heilbut'u beyanına bağlayacak bir yanal (collateral)sözleşme kurulmuş olabilir. Ancak Lord Moulton, bu tür garanti sözleşmelerinin nadir olduğunu ve gerçekte hiç görmediğini belirtti. Lord Moulton dedi ki, " Lordlarım, benim görüşüme göre, eleştiriler hangi şekilde veya hangi biçimde yapılırsa yapılsın, bir kişinin masum bir yanlış beyandan dolayı zarardan sorumlu olmayacağı ilkesini bu Meclisin tam bütünlüğü içinde muhafaza etmesi çok önemlidir. Mevcut davada beyan, bir bilgi talebine yanıt olarak yapılmıştır. Taraflardan birinde veya her ikisinde, beyanın doğruluğu (hassasiyet) konusunda sözleşmeye dayalı bir yükümlülük olması gerektiğine dair bir niyetin kanıtı olarak alınabilecek hiçbir şey yoktur. Belirli bir şeye ilişkin bir beyandır ve başka bir şey değildir."

Karar

Günümüzde, her ne kadar Heilbut, Symons & Co en azından ihmalkar bir yanlış beyanda bulunmuş olarak sayılacak olsa da, dava, (çok genel bir ilke olarak) "niyet" ispat edilebilirse, beyanların sözleşmenin bir parçası haline geldiği genel ilkesiyle hala alakalıdır. Oscar Chess Ltd v Williams[1956] davasında Temyiz Mahkemesi, alıcı ve satıcı arasındaki bilgiye sahip olma ve ulaşma potansiyeli dengesinin incelenmesinin, özellikle başkalarına güvenen ticari olmayan tarafların "niyetlerine" öncelik vererek, gerçekte neyin amaçlandığını belirlemek için önemli olduğunu daha da netleştirdi.