Uluslarası inşaat sözleşmelerinde onaysız proje ve yapılabilirlik 

Jeoteknik-Hukuk

Thorn v London | Onaysız Zemin Etüdü, Proje ve Yapılabilirlik

Hüsnü Tözeren


usa_highways

Konu


  1. Ortak hukukta, işverenin, proje veya herhangi bir bilgi verme ve eğer vermeyi seçerse doğruluğunu garanti etme vazifesi yoktur.
  2. Yüklenicinin diğer bir geleneksel görevi de inşaatın yapılabilir olduğunu sözleşmeden önce araştırması, topladığı verileri yorumlaması ve sözleşmede imza altına alarak kabul etmektir.

cofferdamThames, Londra'nın içinden çok hızlı akarak geçen bir nehirdir ve nehrin üstündeki köprü temellerinin mansab tarafında meydana gelen hidrolik oyulma (scouring) önemli bir sorundur. Başlık resminde gösterilen 1860-1869 yıllarında inşa edilen ve hala işlevini sürdüren Blackfliars köprüsü, mimar Joseph Cubitt tarafından tasarlandı. Cubitt hem altyapı hem de üstyapı açısından o devirde icatlarla dolu tasarımında Londra köprülerinin kullanım süresini etkileyen bu önemli hidrolik sorunu da çözmeyi amaçladı. Elimizde o devirden kalan ne proje ne şartname ne de inşaatın yapılışını anlatan bir yazı olmadığı için aşağıda bazılarını gösterdiğim fotoğrafları inceleyerek inşaat metodu hakkında fikir sahibi olmaya çalışıyoruz. Metot; bence, köprü ayaklarının altında kalan kum silt zemini kazarak ve tesviye ederek üstüne bu alanı kaplayacak şekilde keson adını verdiği dökme demirden içi boş büyük blokları çeşitli vinçler yardımıyla indirip, dalgıçların çalışma ve manevralarıyla yerleştirip içini yarıya kadar betonla doldurup sabitlemekten ibaret. Bunların yanyana ve üstüste kaç kat dizildiği suyun içinde nasıl başlık betonu döküldüğü konusunda bilgimiz yok (Resim 1). Fakat, bu metodun ne denli zor (o devir için herhalde yapılabirliğin sınırında) ama bir o derece de başarılı olduğu diğer komşu köprülerin tekrar tekrar sökülüp yenilenmelerine rağmen 160 yıldır hizmette kalmasından belli.

Köprü inşaatı peşpeşe süre uzatımlarıyla müteahhitin ölümü ve döküm ve işlenmiş demir imalatçısının iflası dahil olaylı ve sıkıntılı bir 8 yıl sürdü fakat açılan davaların sonuçlanması için daha da uzun yıllar gerekti. Bu davalar ve hükümler, başlığın altında koyu renkli yazıyla belirttiğimiz iki önemli ortak hukuk prensibinin mahkemelerde o günden bu yana sıklıkla atıfta bulunulan konu ve hükmü oldu, kısaca: (1) İşveren verdiği projenin doğruluğunu garanti etmez. (2) Yüklenici işi bitirmekle sorumludur; yapılabilir olmadığı nedeniyle işi ortada bırakamaz. Bu geleneksel ortak hukuk pozisyonu Hadley Bryne v Heller (1964) ve Yanlış Beyan Yasası (1967) vasıtasıyla değişmiştir. (Bakınız bu sitede - Bacal v Northampton | İşverenin Hatalı Zemin Etüdü).

İngiliz ortak hukukunda meşhur Halbury İngiliz Yasalarına (2008) [1] göre idarenin yükleniciye saha veya zeminle ilgili hiçbir bilgi ve proje vermek gibi bir vazifesi yoktur. İdare, sahanın yapılacak inşaat için gerekli şartları sağladığını garanti etmez. İdare verdiği projenin yapılabilir olduğunu da garanti etmez. Aynı kitaba göre potansiyel veya mevcut zemin kusurları gerekçesiyle bir inşaat kontratının yüklenici tarafından yerine getirilmemesi ortak hukuk'ta kabul edilmez. Yüklenici inşaat işini bilen ve inşaatı kendi imkanlarıyla bitirip iş sahibine teslim etme sorumluluğu taşıyan taraftır.

Fakat, inşaat sahibinin çeşitli nedenlerle doğruluğunu garanti etmeden saha ve zemin durumunu açıklayıcı bilgiler (zemin etüdü gibi) vermesi de mümkündür. Yüklenici bu bilgileri sağlamak, yorumlamak, doğruluğundan emin olduktan sonra teklif hazırlamak ve projede kullanmakla yükümlüdür.

1964 yılında onaylanan Hadley Byrne (Hadley Byrne v Heller (1964)) davasında sözleşmede tarafların sundukları ürün/hizmet hakkında bilgi verirken karşı tarafa olan özen borçlarının belirlenmesinden ve 1967 yılında yürürlüğe giren Misrepresentation Act 1967/Yanlış Beyan Yasası 1967/MA 1967 yasasından beri ortak hukuk pozisyonu değişmiştir. Bugün yanlış beyandan kaynaklanan uyuşmazlıklarda tarafların haklarını arayabileceği üç yasal yol vardır : Bakınız bu sitede Bacal v Northampton | İşverenin Hatalı Zemin Etüdü ve Morrison–Knudsen International Company & Anor v Commonwealth of Australia (1972)) İki dava da zemin bilgileri ve işverenin projelerindeki hatalarla ilgilidir ve mahkemede işveren başarısız olmuştur.

Yukarıdaki satırlardan kolaylıkla anlaşılacağı gibi “Blackfriars köprüsü projesi” zamanın inşaat teknolojisi sınırlarını, işlenmiş demir taşıyıcı kemerlerde hem de su altında yapılan temel inşaatı çalışmalarında, zorlayan gerçekten büyük ve zor bir projedir. Thorn,  Belediyeye kesonların başarısız olması yüzünden kaybedilen zaman ve emek için hak talebinde bulunur. Bazı kaynaklara göre Thorn'un iddiası kesonun işlenmiş demir saç kaplamasının su basıncı altında buruşması işverenin proje hatasıdır.  Eğer proje ve şartname sözleşmeye (işveren projeye garanti vermemiştir) dahil edilerek açık bir sözleşme şartı haline getirilseydi Thorn'un iddiası haklı olabilirdi. Thorn'un iddiası, İşverenin köprünün proje ve şartnameye uygun olarak yapılabileceği hakkında örtülü bir garantisi olduğu şeklindeydi. Bana kalırsa saçın buruşması temel bir kusur sayılmaz çünkü bu kadar kaliteli bir grubun bu standart soruna çözüm bulması işten bile değildi. Bence Mimar Cubitt'in temel dizaynının çağın teknoloji sınırlarını ciddi bir şekilde zorlaması sonucu ortaya bir yapılabilirlik sorunu çıkmıştır.

Yapılabilirlik terimi için internette verilen en güzel tarif şöyledir: Bazı koşullara bağlı olarak; örneğin karayolu trafiğinin inşaat boyunca işlemesinin sağlanması gibi, altyapının tasarıma uygun olarak mevcut teknoloji (bilgi, hüner, malzeme ve ekipman) kullanımıyla inşa edilmesinin mümkün olması. Daha geleneksel bir tarif inşaat ve inşaat sözleşmeleri otoritelerinden biri olan Alfred Arthur Hudson'dan (1852-1930) yaptığımız alıntılarla aşağıda incelenecektir. Aradaki fark internet tarifinin bizi know how/teknolojinin sınırı şeklinde bir "imkansızlık" tartışmasına sokuyor olması ki bu ayrı ve geniş bir konsept. Burada üstünde durulmayacak. Fakat, altyapıyı Hudson'ın tarifinde olduğu gibi mevcut taahhüt kapsamındaki işler bağlamında değerlendirirsek o zaman karşımıza çok tanıdık hak talebi ve uyuşmazlık konuları çıkıyor. Yapılabilir olma hakkında bu yasal tartışmalar, bazı idari karar ve konulara da bağlı olduğu gibi (örneğin turizm mevsiminde inşaat çalışmalarının durdurulması hususunda ilgili herkesin her yıl valilik kararını beklemesi gibi) A.Hudson'ın aşağıdaki bölümlerde detaylı olarak aktarılan inşaat işinin ruhunda olan çelişkilerden de kaynaklanabilir. Özetle:

" ... Bir Tasarımcının uzmanlığını, kalıcı eserin İşverenin konfor ve diğer ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılaması yansıtır. Bu ihtiyaçlar, örneğin, dayanıklılık, kalite ve sözleşme sonrası performans gibi unsurların daha az veya daha çok olması veya işletme ve bakım kolaylığı ve konfor unsurlarını içerebilir. Bu ihtiyaçları karşılamak için tasarım yaparken, inşaat kolaylığı veya 'inşa edilebilirlik' unsuru tamamen ikincil önem taşır […] Öte yandan, Yüklenicinin uzmanlığı ve rakiplerine karşı iş rekabetindeki başarısı, oldukça farklı olan 'inşa edilebilirlik' alanındaki beceriye, yani 'neye' değil 'nasıla' bağlıdır."

Ortak hukukta yapılabilirlik konusunda da tutum aynıdır. Yüklenici proje, şartname ve işverenin verdiği diğer bilgileri incelemeli, sağlamalı ve fiyat teklifini verirken işin yapılabilir olduğuna ikna olduktan sonra fiyat teklifini vermelidir.

Sözleşme ve İnşaat Projesi

diversThorn v Mayor and Commonality of London (1876) 1 App Cas 120, 79 ER 185: Londra'da Thames üzerinde 1860-1869 yıllarında inşa edilen Blackfliars köprüsü, mimar Joseph Cubitt tarafından tasarlandı. Nehir boyunca uzanan ferforje kemerler, resimde görüldüğü gibi granit kaplamalı tuğladan yapılmış köprü ayakları üzerinde desteklenecek şekilde tasarlanmıştır. Köprünün orta kemeri 56,4m, sonraki iki kemer 53,3m ve sahil kemerleri 47,25m'dir. Köprünün ayaklar arasındaki toplam uzunluğu yaklaşık 281 m'dir. Köprü yapıldığında korkuluklar arası 22,9 m olarak ölçülmüştür.

Londra Belediyesi yeni köprünün inşaatını teklifçilere Cubitt'in hazırladığı şartname ve köprü projelerini dağıtarak ihale etti. İşveren projelerinde “doğruluğuna inanılıyor” diye not düşülmesine rağmen doğruluğuna dair herhangi bir garanti verilmiyordu. İşveren Teklifçilere verdiği proje ve şartnamede, sadece projeyi değil işlenmiş demirden kesonların ayakların altında temelde sağlam zemine yerleştirilmesini öngören bir uygulama metodunu ve kesonların manipulasyonu ile ilgili bilgileri veriyordu. Orijinal Blackfriars Köprüsü 1860 yılında yıkıldı ve Thorn & Co en düşük teklifi vererek ihaleyi kazandı ve Lloyds, Foster ve Company ile temellerde kullanılacak keson gibi gerekli demir imalatları için sipariş verdi.

Thames, Londra'nın içinden çok hızlı akarak geçen bir nehirdir ve nehir akıntıları köprü temellerinde zemini aşındırarak zarar verir. Bunu önlemeye çalışan Cubitt aşınmaya karşı dayanıklı demir kesonları batırarak resim 2'de gösterilen su altında dalgıç yardımıyla alüvyon kaplı nehir yatağının altındaki sağlam zemine yerleştirmeyi planladı. Böylece scouring yüzünden meydana gelen erozyon önlenecekti. Projeye göre yerleştirildikten sonra bunlar yarıya kadar betonla doldurulacak ve üzerlerine granit kaplı köprü ayakları yapılacaktı. Köprünün inşaatı, demir kesonların (resim 1'de gösterildiği gibi, su altında inşaat işlerinde kullanılan kutu benzeri yapı) yerleştirilmesinin zorluğu nedeniyle beklenenden daha uzun sürdü. Bir diğer anlatıma göre (Bakınız Richard Thomas, "Builders Beware", Construction Law International Vol.15 Issue 2 June 2020 [3])

"O zaman için geleneksel yöntem ayakların batardo içinde yapılmasıyken işveren teklifçilerin proje ve şartnameyle detaylandırarak işlenmiş demir kesonları kullanmalarını istedi. Belirtilen demir kesonların yetersiz olması yüzünden su basıncı altında buruştukları görüldü. Sonuçta, kesonlor temellere düşük gelgit seviyesinde yerleştirildi (ki bu çok daha uzun sürdü) ve yüklenici İşveren'e karşı dava açarak kesonların projelerinin başarısız olmasından dolayı ek süre ve işçilik için tazminat istedi."

Uygulamada problem yaşayan Thorn bu yeni yöntemi öne süren projenin hatalı olduğunu iddia ederek kesonların kullanılamamasından kaynaklanan zaman ve emek kaybı için tazminat talebinde bulundu. Lordlar Kamarası bilgilerin doğruluğuna dair hiçbir garanti verilmediğine veya ima edilmediğine ve "açık bir garanti yoksa ve işin ve sözleşmenin koşulları bazı garantilerin mevcudiyetini göstermiyorsa (HT : 'unless from circumstances of work') , Lordların, bir garanti ima edemeyeceğine karar verildi." Bu nedenle, kendisini herhangi bir kayıptan korumak için (çalışmaya başlamadan önce) ister açık bir şartın sözleşmeye dahil edilmesinde ısrar etmek veya bağımsız test ve incelemeler yaparak önlem almak davacı yükleniciye kalmıştır denildi.

Analiz

keson Yazının başında yanıt aranan iki sorunun da Ortak hukukta yanıtı "Evet'dir": Halbury İngiliz Yasalarına [1] göre

“Belirli bir arsa üzerinde bir konut inşa ederken veya bir sahada inşaat faaliyetlerinde bulunurken zeminde gizli veya açık kusurları olduğunu ileri sürerek bina inşaatının veya faaliyetlerin imkansız olduğu mazeretiyle inşaat sözleşmesinin ifa edilmemesi mümkün değildir. İşin şantiyede yapılmasının uygulanabilir olduğunu tespit etmek, ihale öncesi yüklenicinin görevidir. İnşaatçı veya yüklenici, öngörülen işlerin yapımını zorlaştıracak veya imkânsızlaştıracak zemin kusurlarını keşfettiğinde sözleşmeyi feshetme veya terk etme hakkına sahip değildir ve bu nedenle, işlerin bir kısmı bu tür kusurlar yüzünden zarar görürse, inşaatçı veya yüklenici onu eski haline getirmek zorunluluğu yanısıra hakedişini de kaybedecek ve sözleşmesini tamamlamadığı için zararları karşılamakla yükümlü olacaktır.”[1]

Mahkemelerde sıkça atıfta bulunulan Alfred A. Hudson (1952-1930)'nın meşhur kitabı "Hudson'ın İnşaat ve Mühendislik Sözleşmeleri" kitabına [2] göre:

"...yer üstü ve yeraltı, zemin ve diğer fiziksel koşullarla ilgili içtihat çok güçlü olarak göstermektedir ki inşaat sahibi inşaat sahasında kontrattan önceki durum hakkında yükleniciye yazılı veya sözlü olarak sözleşmede bunun tersine açık hüküm olması hali dışında bilgi vermek zorunda değildir." 
"Bir işverenin, kendinin veya danışmanının temin ettiği tasarımının yapılabilirliği hakkında herhangi bir garanti vermeyeceği gibi bir mal sahibinin veya mimar/mühendisinin sahanın veya yeraltında karşılaşılabilecek fiziksel durum hakkında herhangi bir açık garanti de vermesi de son derece nadirdir."

İşveren, aksini açıkça kabul etmedikçe, tasarımın olasılığından veya uygulanabilirliğinden sorumlu değildir. Hudson bunu şöyle ifade ediyor:

"Sözleşmede aksine açık bir hüküm olmaması durumunda (ortak hukuktan gelen) en esaslı ilke, profesyonel bir tasarımcı kullanan bir İşverenin, Tasarımcının projesine göre inşaatı tamamlamanın yapılabilir olduğunu garanti etmemesidir ... Taahhütlerini yerine getirmek üzere Yükleniciler ortaya çıkan ek işleri masrafları kendilerine ait olmak üzere tamamlarlar ve söz konusu işi yapmaları için resmi olarak talimat verilmiş olsa bile bir iş artışıyla ek ödemeye hak kazanmazlar". Hudson'ın açıkladığı gibi, bu sorumluluk dağılımı için çok iyi nedenler var: "Bir Tasarımcının uzmanlığını, kalıcı eserin İşverenin konfor ve diğer ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılaması yansıtır. Bu ihtiyaçlar, örneğin, dayanıklılık, kalite ve sözleşme sonrası performans gibi unsurların daha az veya daha çok olması veya işletme ve bakım kolaylığı ve konfor unsurlarını içerebilir. Bu ihtiyaçları karşılamak için tasarım yaparken, inşaat kolaylığı veya 'inşa edilebilirlik' unsuru tamamen ikincil önem taşır […] Öte yandan, Yüklenicinin uzmanlığı ve rakiplerine karşı iş rekabetindeki başarısı, oldukça farklı olan 'inşa edilebilirlik' alanındaki beceriye, yani 'neye' değil 'nasıla' bağlıdır. "

Hudson'ın tarifine uyan yapılabilirlik sorunlarına Amerika'dan bir teknik örnek:

Amerika'da 4900 Patrick Henry Drive Assocs. v. Keith Roofing., No. H032721, 2009 WL 1508515 (Cal. Ct. App. May 29, 2009) davasında bir mal sahibi çatıyı onarmak ve değiştirmek için müteahhit tuttu. Müteahhit çürüyen taşıyıcı kirişlerin varlığını keşfettiğinde işi askıya aldı ve mal sahibi çürüyen kirişleri onarmak için bir başka yüklenici ile anlaştı. Müteahhitin işi askıya aldığı dönemde çıkan bir fırtına çatıdan tesise çok miktarda yağmur suyu girmesine neden oldu. Mal sahibi mülkün içini korumak için çatının açıklıklarını yeterince kapatmadığı iddiasıyla Müteahhitin zararını tazmin etmesini istedi. Mahkeme çürüyen kirişlerin onarımı nedeniyle işin askıya alındığını gözlemleyerek, kararı müteahhitin lehine verdi. Mahkeme Bölüm 269'a atıfta bulunarak çürüyen kirişlerin keşfinin çatı kaplama işinin sözleşmesini geçici olarak imkansız hale getirdiğini ve müteahhitin sözleşmenin su hasarı ile ilgili ihlalden sorumlu tutulamayacağına hükmetmişti.

Ortak Hukukun şaşmaz ilkesi işverenin tasarıma vermiş olduğu açık bir garanti yoksa işi tamamlama yükümlülüğü müteahhite aittir. Müteahhit işin ortasında bu iş yapılamaz diyerek işi bırakıp gidemez. Bu ilkenin arkasındaki yasa yani Thorn v London (1876) ; Thorn Construction Limited'e dikte ettirilerek hem malzeme hem de teknoloji açısından çağın çok ilerisinde olan Londra'da Thames nehrinin üstündeki Blackfriars köprüsü tasarıma tam uygun olarak (extra masraf ve maliyet müteahhit tarafından üstlenilerek) ne olursa olsun gerçekleştirilmiştir. ABD'de eğer proje işveren tarafından temin edilir ve işveren danışman vasıtasıyla işi takip ve kontrol ediyorsa hüküm Thorn v London'a uymaz. [4]

ABD Spearin doktrinine uygun olarak Thorn'u hiçbir zaman takip etmedi. ABD'de içtihat yapılabilirlik konusunda geçerli yaklaşımı berrak bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri v Spearin davasında Hakim 'Thorn v London' ile 'ABD v Spearing' farkını şöyle özetledi: Londra'nın Blackfriars'da Thorn'u teknik açıdan detaylı kontrolu mümkün değilken 'ABD v Spearing' inşaat projesinde her çeşit denetim imkanı vardı.

"Eğer, sözleşmeye göre Yüklenici; İşverenin hazırladığı plan ve şartnamelere göre inşa etmek zorundaysa, Yüklenici İşveren tarafından hazırlanan plan ve şartnamelerdeki kusurlardan mesul tutulmayacaktır […] İşverenin bu sorumluluğu müteahhitin her zamanki gibi sahayı ziyaret etmek, planları kontrol etmek ve kendilerini işin gerekleri hakkında bilgilendirmek türünden maddelerle gölgelenemez".

Thorn, Belediyeye projedeki kesonların başarısız olması yüzünden kaybedilen zaman ve emek için hak talebinde bulunur. Uyuşmazlık bir süre sonra mahkemeye taşınır. Ortak hukuka göre kesonlu kesonsuz temeli yapma sorumluluğu Thorn'a aittir. İdarenin yükleniciye saha veya zeminle ilgili hiçbir bilgi ve proje vermek gibi bir vazifesi yoktur. Yüklenici inşaat işini bilen ve inşaatı kendi imkanlarıyla bitirip iş sahibine teslim etme sorumluluğu taşıyan taraftır. Ortak hukukta, İdarenin verdiği proje veya bilgilerin doğruluğunu garanti etmek gibi de bir vazifesi yoktur. Yüklenicinin bilgileri doğrulaması, yorumlaması ve güvendiği takdirde kullanması gerekir (HT: Bu konu artık değişmiştir (şaşılacak kadar çok az). Bu sitede yayınlanan Bacal v Northampton (1975)| İşverenin Hatalı Zemin Etüdü ve Morrison-Knudsen v Avustralya davalarına Hadley Bryne ve Misrepresentation Act 1967 yasalarına bakınız.)

Ortak hukukta yapılabilirlik konusunda da tutum aynıdır. Yüklenici proje, şartname ve işverenin verdiği diğer bilgileri incelemeli, sağlamalı ve fiyat teklifini verirken işin yapılabilir olduğuna ikna olduktan sonra fiyat teklifini vermelidir. Yapılabilirlik konusunda ortak hukuktan gelen arkaplan bu şekilde tarif edilebilir. Önemli nokta bu doktrin sadece arkaplandır ve esasında sözleşmenin açık şartları ya da Bacal v Northampton benzeri örtülü garanti sonucu belirleyebilir.

Hüküm

Davacı, davalı ile eski Blackfriars köprünü yıkmak ve yerine yenisini yapmak üzere anlaştı. İşveren proje ve şartnameyi daha önce Teklifçilere teslim etmişti. Projeler üstünde "doğru olduklarına inanılıyor" yazıyordu fakat doğruluğuna İşveren tarafından garanti verilmiyordu.

İngiliz Yüksek Mahkemesine giden davada heyet İşveren tarafından proje ve şartnamede verilen bilgilerin doğruluk ve hassasiyetine ait hiçbir garantinin verilmemiş olduğunu tartıştıktan sonra

"açık bir garanti yoksa ve heyet işin ve sözleşmenin koşulları bazı örtülü garantilerin mevcudiyetini göstermiyorsa, Lordların, bir garanti ima edemeyeceğine karar verildi."

Kararını şöyle bildirdi:

“... bir sözleşmede işin ortasında bu işin o şekilde yapılabilir olmadığını söylemenin kabul edilebilir olmadığını bunun kontrat imzalanmadan önce yapılması gerektiğini, sözleşmenin taraflarını uyararak verdikleri sözleri inanarak vermelerini; konuyu, kapsam ve şartlarını iyice incelemeden taahhütte bulunmamalarını ve taahhütün yerine getirilmesi sürecinde ortaya çıkan sorunların sorumluluğunun da işi yapacak olan taraftadır”
    Ortak hukukun yapılabilirlik hususunda politikası kısaca:
  • Bir işveren belirli proje ve şartnamelere göre müteahhitleri teklif vermeye davet ettiğinde, bu, inşaatın bu proje ve şartnamelere göre yürütülebileceğine dair bir garanti anlamına gelmez;
  • Bir teklif vermeden önce, istekli, işin tüm ayrıntıları hakkında, özellikle işin şartnamelere göre yapılıp yapılamayacağı konusunda kendisini tam olarak bilgilendirmelidir ve
  • Teklifçinin, bir işveren tarafından sağlanan şartnameyi kendi incelemeden kullanması halinde, bu, "tasavvur etmek mümkün olmayan en mantıksız körü körüne güvendir."

Lordlar Kamarası ayrıca aşağıdaki pasajda, müteahhidin tasarımın inşa edilememe riskinden kendisini şöyle koruyabileceğini not etti:

"Eğer [Yüklenici], yapması gerektiği gibi, proje ve şartnamenin şartlarını dikkate almış olsaydı ya bu iş için teklif vermekten kaçınacaktı ya da [İşverenden] kendisini, […]proje ve şartnamenin uygunsuz olduğu ortaya çıkarsa, maruz kalabileceği zarardan korumasını isteyecekti."

Özet olarak, eğer sözleşmede başka açık şartlar yoksa, İşverenin proje ve şartnameleri teklifçilere temin etmiş olması, köprünün bunlara uygun olarak başarılı bir şekilde yapılabilir olduğuna dair herhangi bir açık garanti verildiğini göstermediği gibi, Mahkeme tarafından da yüklenici lehine böyle bir garantinin makul bir şekilde örtülü bir şart olarak hükmedilmesi mümkün olamaz. Bu, yüklenicinin taahhütün sözleşme şartlarına uygun olarak tamamlanması için yapılacak ek işin (önemli) maliyetini üstlenmesi anlamına gelir. Bu hüküm, projenin inşa edilmesinin imkansızlığı sözleşme imzalanırken makul bir şekilde öngörülebilir olmasa bile, böyle bir örtülü garantinin İşveren tarafından verilemeyeceğini ve ancak söz konusu sözleşmenin açık hükümlerine bağlı olduğunu onaylar.

REFERANSLAR

  • [1] Halbury Laws of England (2008)
  • [2] A.A.Hudson(1970),Hudson’s building and engineering contracts, Sweet & Maxwell
  • [3] Robert Clay Barrister;Nicholas Dennys, QC(2021),Hudson'ın İnşaat ve Mühendislik Sözleşmeleri, Sweet & Maxwell, 14th Edition,
  • [4] Thomas Richards,Construction Law International, Volume 15 Issue 2 June 2020.




Doçent Dr. Hüsnü Tözeren (ODTÜ İnşaat 1973; MS, PhD Columbia University, New York 1978) akademik kariyerinin (bakınız: Researchgate ) uzun yıllar yurtiçi ve yurtdışında (Rusya, Orta Doğu ve Balkanlar) çeşitli ağır müteahhitlik projelerinde; bakınız: Gazinjstroy, Moscow ) yer almış; bilimsel, mesleki ve güncel çok sayıda makale yayınlamıştır. Bu sitede yayınlanan makalelerin tüm hakları yazarlarına aittir. Bu ibare eklenmek şartıyla, makalelerden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir.